Kendimi bildim bileli flüte hayrandım. Sebebini bilmem ama her zaman bu böyleydi. Sonunda konservatuara başlayınca, hiç tereddüt etmeden flütü seçtim. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ndeki öğrenciliğim esnasında “asla eğitmenlik yapmam” dedikten sonra, yıllar sonra bu işin içine girince aslında ne kadar doğru bir seçim yaptığımı anladım. “Öğretirken öğrenmek” denilen klişe sandığım cümlenin içinin doluluğunu gördüm. Her çalıştığım öğrencinin farklı sorunlarına çözüm bulmak, zaman içinde iyi birer flütçü olduklarını görmek, onların çabalarına şahit olmak beni mutlu ediyor. Onlarla beraber ben de büyüyorum, çoğalıyorum… Enstrüman çalmak sizin kim olduğunuzu en hızlı şekilde açık eder. Sizin kendinizle tanışmanız için bir araçtır dünyada ve yol uçsuz bucaksızdır… İstediğiniz kadar gidersiniz… Lirik Nefesler, hem bir müzisyen hem de bir eğitmen olarak beni çok büyüttü. Toplu halde çalışmanın zorlukları, repertuar bulmak ve karar vermek, öğrencilerin kendi içlerindeki uyumu, konserlerin öncesinde ve sonrasında hepsinin moralinin iyi olmasını sağlamak benim görevim oldu ve tek bir şeye dayanarak yapmaya çalıştım bunu: Sevgi… Zaman zaman çalamayanlar oldu… Herkes saygıyla bekledi onları. Çünkü bir zamanlar onlar da çalamıyorlardı. Gülmekten çalamadığımız zamanlar oldu, aynı eseri defalarca, aylarca çalıştığımız oldu. Birlikte çalışma yapmayı sanırım en zevkli hale getirdik ve bu işi biz beraber başardık. Müzik, her dinlediğimde ya da çaldığımda beni bir kez daha şaşkınlığa uğratıyor. Kalbime dokunuyor. Yaşamın sınırlarını aşıp, müziğin, flütün sesinin içinde eriyip, kaybolmayı seviyorum. O kaybolmanın içinde kendimle buluşmayı seviyorum. Flüte parmaklarım her dokunduğunda bir kez daha onun nezaketine, beni sarıp sarmalamasına minnet duyuyorum ve bir kez daha nefesimi üflüyorum içine, evrendeki hiçbir sesin kaybolmadığını bilerek…